15 Temmuz Şehitler Köprüsü yanında inşa edilen 5 cm taş kaplamalı, 9 m çapında demir kafes hakkında eleştiri.
Bu kafes 15 Temmuz Şehitler Abidesi olarak inşa edilmiş ve 15 Temmuz 2017 tarihinde açılmıştır.
1..BEĞENDİĞİM YÖNLERİ:
1.1.. Yapının beğendiğim anlamlı bir öğesi:
“Ayrıca, 250 servinin önüne konulan, şehit isimlerinin yazıldığı künyelerin üzerindeki barkodlardan, şehitlerle alakalı detaylı bilgilere ulaşılabilecektir”
1.2.. Beğenmekle beraber, tanıtımını eleştiriyorum.
“GECE GÜNDÜZ HER AN HAFİF BİR SESLE OKUNACAK SALA”
“Ziyaretçiler bu merkezin etrafındaki kademelerde oturup gece gündüz her an hafif bir sesle okunacak, büyük bestekâr Itrî veya Hatip Zâkir’i Hasan Efendi’ye ait olduğu tahmin edilen, Dilkeşhaveran Makamındaki salâyı dinleyip, şehit isimlerini okuyabilecek, dileyenler Kur’an okuyup dua edebilecek.”
Sala olunmasını elbette destekliyorum ama, gönül isterdi ki burada Mehmet Görmezden bahsedilsin. Mehmet Görmez artık emekliye ayrıldı. Kendisine övgüler dizmemde artık bir sakınca yok!
Gecenin en kritik anında, babasının yıllar önce verdiği örneği hatırlayarak minarelerdeki parazitli sesleri ile ezanın güzelliğini bozan hoparlörleri, muazzam bir inisiyatif alarak, büyük bir güç haline getirmiştir. Artık Mehmet Görmez sayesinde hiçbir ülkede olmayan bir güce sahibiz: SALÂ
2.. ANLATIMA ELEŞTİRİLER
2.1.. Beş kollu yıldız
“Abide beş kollu yıldıza atıfla, Türk üçgenlerinden oluşan, beşgen bir plana oturan ve yine beşgenden üretilen geodezik bir kubbeden ibarettir.”
Beş kollu yıldıza atıf yapmak açıkça tarihimizi bulandırmaktır. Çünkü beş kollu yıldız ( pentagram ) başta Yahudiler olmak üzere Maya, Mısır, Hint, Babil gibi birçok eski uygarlıkların kullandığı ve anlam yüklediği semboldür. Bunların en eskisi ise Sümer Tanrıçası İnanna’yı ve Venüs gezegeninin her 4 ve 40 yılda bir dünya ile aynı hizaya gelmesini sembolize eder.
Bizim sembolümüz beş kollu yıldız değil, “Ay-Yıldız”dır. Ay ve yıldız birlikte anılır.
2.2..Türk Üçgeni
Türk üçgeni diye sembol olarak ele alınacak bir şey yoktur. İtalyanca “pendentive” ya da Türkçemize pandantif olarak geçen kare tabanlı bir mekâna kubbeyi oturtmak için gereken bir geometrik eleman varken, Edirne Eski Camii gibi birkaç yerde dekoratif eleman olarak kullanılan bir basit formu alıp sembolize etmek ne kadar doğrudur, takdiri okuyanlara bırakıyorum.
2.3.. Geodezik Kubbe
Geodezik kubbe: İngilizce: Geodesic curve, Fransızca : Courbe géodésique bunu Türkçeye belki “Dünyanın şekline benzeyen kubbe veya şekilsiz kubbe” olarak çevirebiliriz.
Şimdi bu kelimelerin anlamlarını yüklediğinizde abideyi tanıtmak için kullanılan cümlenin anlamsız bir cümle olduğunu anlayabiliriz.
2.4.. Anlamsız bir cümle daha:
“Beşgen esaslı geodezik kubbe kavsi, kademelenerek toprak altına dalmakta, “kökü mâzide âti” fikrini sembolize ederek mekanlaşmaktadır.”
Bu cümleyi kuran zihnin hayal gücüne hayran olmamak elde değil doğrusu. Bu kubbe nasıl kavsi ve kademelenerek toprak altına dalıyor, anlayana aşk olsun.
“Kökü mâzide âti” fikrini sembolize etmek bu kadar kolay mıdır?
2.5.. İslam’a vurgu
“Kubbenin çevrelediği kademeli mekânın tam merkezinde, İslam Sanatlarının en mümtaz unsurlarından biri olan mukarnas, yıldız şeklinde, suyun devrettiği, canlı olan herşeyin sudan yaratıldığına işaret eden bir havuz olarak kullanılmıştır. Bu merkez; zamanın ve bütün hâdisatın, tek bir yere ve bir merkeze aktığının ‘Biz Allah’a aidiz ve nihayet O’na döneceğiz (Bakara-156)’ hakikatinin ifadesidir. Ziyaretçiler bu merkezin etrafındaki kademelerde oturup gece gündüz her an hafif bir sesle okunacak, büyük bestekâr Itrî veya Hatip Zakiri Hasan Efendi’ye ait olduğu tahmin edilen, dilkeşhaveran makamındaki salâyı dinleyip, şehid isimlerini okuyabilecek, dileyenler Kur’an okuyup dua edebileceklerdir. “
Bu ifadeleri böyle bir abideyi anlamlandırmak için gereksiz buluyorum. 15 Temmuz milli bir meseledir. Vurgulanması gereken “MİLLET” kavramıdır. Bu kavramı günümüzde Muhterem Cumhurbaşkanı “RABİA” olarak isimlendirmiş olup umdeleri: TEK MİLLET -TEK BAYRAK -TEK VATAN- TEK DEVLET olarak sembolleştirilmiş olup tam da günümüzü ifade etmektedir.
Beşgen falan filan şeklinde bir formu önce hayal edip, sonra bu forma ebced uydurmak yaklaşımı bence çok ucuz bir yaklaşım olmuştur.
2.6.. Asırlardan beri olgunlaşmış kümbet-türbe anlayışı?
“Abide, bu şanlı direnişin hatırasını yaşatmak için, hadiselerin en yoğun ve dehşetli olarak yaşandığı bölgelerden biri olan; 15 Temmuz Şehitler Köprüsü'nün Anadolu Yakası çıkışında; aslında geleneğimizde olan ve asırlardan beri olgunlaşmış kümbet-türbe anlayışıyla bir "şehitlik makamı" olarak inşâ edilmiştir.”
Bu yaşıma kadar bir “kümbet-türbe anlayışı” duymamıştım. Biraz araştırma yaptım. Yanılmış olabilirim ama, bence böyle bir anlayış yok.
Bu konuda en iyi bulduğum kaynak: “Orhan Necmi Tuncer ile yapılan bir röportaj”.
Yapının mimarı lütfeder de kamuoyunu bilgilendirirse özür dilemek bizim için onur olacaktır.
2.7.. Kenetlenmeye atıf
“Şehitler için sonsuz bir hayatın tasvir edildiği yapıda, darbe teşebbüsü karşısında ortaya konulan birlik, beraberlik ve kenetlenmeye atıfta bulunuldu.”
Bu cümle neden bu kadar aceleci ve sıradan davranıldığını ortaya koyuyor: 15 Temmuzu darbe teşebbüsü olarak nitelemek, olaya sadece ait olduğu siyasi parti penceresinden bakmak anlamına gelir.
Oysa bir mimara düşen olayı taraflı değil, tarafsız değerlendirmektir. Çünkü mimarlık mesleği siyasetten münezzehtir.
Tarafsız bir gözlem şu olmalıydı: 15 temmuz topyekün ülkeyi işgal girişimidir. Eğer başarılı olmazsa b planı KAOS çıkarmak ve ülkeyi kan gölüne çevirmektir.
2.8.. Yine önce formu oluşturup sonra ona kavram giydirmek kolaycılığı!
“Şehitlik makamının çatısı ise milletin ve devletin bekasını temsil edecek şekilde güçlü, sarsılmaz ve kilitlenmiş bir şekilde inşa edildi.
Kubbe, sonsuzluğu ve şehitlerin ölümsüzlüğünü vurguluyor.”
3.. YAPI HAKKINDA ELEŞTİRİLERİM :
3.1.. Abidede asla kullanılmayacak malzeme ve teknik:
“Kubbede çelik konstrüksiyon üzerine, 5 cm. kalınlığında küfeki taşı kaplama yapılmıştır.”
Bu gerçekten çok acı. 15 Temmuz gibi tarihimizin mihenk taşlarından birine gösterilen bu sıradan yaklaşım çok şaşırtıcı. Yirmi yıl sonra küfeki taşı erimiş, demirler paslanmış olacak. Abideden anlaşılan bu mudur?
3.2.. Nerede olduğu anlaşılamayan üçgenler, beşgenler. Formu bozuk şekiller.
3.3.. Yapının büyüklüğü ile 15 Temmuzu hafife alma.
…
Yukarıda abide olarak inşa edilen yapının sunma şeklini ve yapıyı eleştirdim.
Ama asıl eleştirim 15 Temmuzu değerlendirmede yetersizlik ve buna bağlı olarak inşa edilen yapı ile gösterilen laubaliliktir. Sadece eleştirmek yetmez. Eleştiren alternatif öneriyi de getirebilmelidir. İşte ben de alternatif görüşümü dile getiriyorum.
Yakın zamana kadar olayı “15 Temmuz işgal girişimi” olarak nitelendiriyordum. Aniden projektörler yanmış ve bu güne kadar iddia edilenlerin komplo değil gerçek olduğu ortaya çıkıvermişti. Artık olayları daha net görebiliyorduk. Hainler elli yıldır hazırlanmışlardı. Elli yıllık hazırlık çöküvermişti bir gecede.
Geçen zamanda yanan projektörlerin de yardımıyla olayı daha geniş kavrama imkânım oldu. Meğer körmüşüz şeytanı göremiyormuşuz.. Meğer kulaklarımız sağırmış, gök gürültülerini duyamıyormuşuz. Meğer burnumuza gelen kokuların bir sebebi olması gerektiğini alamıyormuş beynimiz.
Meğer 15 Temmuz bir destan imiş.
1071 Malazgirt yenilgisinin intikamı almak için Hıristiyanları harekete geçiren Bizans’ın alamadığı bin yıllık intikam duygusunu kullanan Siyonizm 150 yıldır kademe kademe uyguladığı plan sonucu , Sultan II. Abdülhamid'e Nisan 1909'da Hal'ini (tahttan indirilmesini) bildiren Emanuel Karasu , Devleti Aliyenin son Hahambaşısı olan Hayim Naum ve Lord Rothschild gibiler tarafından yönlendirilen İttihat ve Terakki’nin aptallıkları sonucunda, SEVR ile amaçlarının 1. Kademesine nispeten ulaşmışlarken Allahın Türk Milleti’ne lütfu sayesinde milletin bağrından çıkan Gazi Paşa bu planı en azından durdurmuştu.
Ama onlar durmamıştı. Planı uygulamaya yeniden başladılar. Ellerinde bol miktarda asabiyetten yoksun, Rockefeller bursuyla beyinleri elde edilmiş Kasım Gülek benzeri birçok Türk vardı. Onların yardımıyla ve fazla para harcamadan pakrudin Fetulla yı 50 yıl boyunca hazırladılar.
15 Temmuzda şu durumdan daha kuvvetli hale gelmişlerdi:
“… İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler….”
Memleketin ordusunun taaa tepelerini bile ele geçirmişlerdi. İktidara sahip olanları kendilerini gizleyerek gaflet ve delalete sürüklemeyi başarmışlardı. Hıristiyanları bin yıllık intikamını almak bahanesiyle kandırmışlardı. M.Ö. 722 yılında Kral 2. Sargon ve M.Ö. 586’da Babil Kralı Nabukadnezarın ellerinden aldığı KENAN DİYARINI ve ilave olarak LEVANT, MEZOPOTAMYA ve MISIR’ı alarak iki bin beş yüz yıllık hesabı göreceklerdi. HZ İsa’yı Kral Davut’un tahtına oturtacaklardı. Evangelistler semaya yükselecek, İsrail Oğullarının bin yıllık altın dönemi başlayacaktı. Yuhannanın Vahyi böyle demiyor muydu?
Artık tek bir fiske yeterliydi iki bin beş yüz yıllık hayallerinin gerçekleşmesi için.
İşte 15 Temmuz bu hayalleri yıktı.
İki tankın altına bilinçli olarak yatan Sabri Ünal gibi milletin evlatları, haini alnından vuran Ömer Halisdemir, Hande Fırat, şehitlerimiz, gazilerimiz ve “Milletten büyük güç tanımıyorum” diyerek milletin önüne “Ölümüne” kararlığı ile düşen esas kahraman Tayyip Erdoğan, hep birlikte “15 Temmuz Destanı”nı yazdılar.
Bu değerlendirmeyi yapabilen herkes, destanı anmak için yapılacak abidenin destanın şanına yakışır olması gerektiğini anlar.
Oysa inşa edilen ve abide olduğu iddia edilen yapı hemen yanındaki villanın havuzundan küçük, yapı kusurları ise tam bir "Bilbao Etkisizliği".
Bu Bilbao Etkisizliğinin dayanılmaz ağırlığı beni çok meşgul ediyor.